ŞEHİR 2.0: Yeni Habitat
Akıllı Bina
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
1966+ kez okundu.
ŞEHİR 2.0: Yeni Habitat
Yapı Endüstri Merkezinde (YEM) GelecekHane’nin kurucusu Halil Aksu tarafından ikincisi düzenlenen ŞEHİR 2.0 etkinliğinde Yeni Habitat konusu ele alındı.
Aksu’nun açılış konuşmasında vurguladığı üzere, şehirlerdeki nüfus artmaktadır ve önümüzdeki 20-30 yılda da artmaya devam edecektir. Şehirde yaşayan insanlar yeşil doğaya ve temiz havaya özlem duymaktadır, ancak yine de kırsal bölgelere doğru tersine bir göç yaşanmamaktadır. Bu durumda özlem duyulan doğayı şehirlerimizde yaşamamız için çözümler üretmek durumundayız.
Şehirlerimiz yeni habitatımızdır ve bu yeni habitatımızın geleceğini tasarlamak da bizim elimizdedir. Bu nedenle ŞEHİR 2.0’ın ikinci konferansında sürdürülebilirlik, ekolojik binalar, yaşanası şehirler, yeşil çatılar, yeşil yeraltı, karbon duyarlı uygulamalar, yenilikçi malzemeler, yenilikçi mimariler, makro şehir planları ve şehrin yeşil geleceği gibi konular incelendi. Ana yaklaşım ise ‘gri yerine yeşil’, ‘motor yerine kas’ ve ‘kural yerine oyun’ oldu.
En yeni veriler ışığında Hong Kong %41, Londra %38,4, New York %14 ve de Paris %9,1 halka açık yeşil alan (park ve bahçeler) yüzdesi içerirken, bu rakam İstanbul için %1,5’a kadar düşmektedir. Bu açıdan GelecekHane’nin habitat yani doğal yaşam ortamlarıyla ilgili etkinliğinin ne kadar önem taşıdığı ortadadır. Bu konuyla ilgili birbirinden ilginç katılımcı ve konuların özeti aşağıda, ilgili linkler ise yazının sonunda yer almaktadır.
Konu başlıklarını gerçekten olabildiğince özet olarak vermeye çalıştım. Ancak her birinin ardında çok yoğun bir emek ve birikim olduğundan, önemli detayları da atlamak istemedim. Bu bağlamda ilginizi çeken başlıklarla ilgili yeterince bilgi edinmeniz mümkün. Linklerde ise özellikle Nantes tersaneleri ve Seul otoyoluyla ilgili olağanüstü şehircilik örneklerine, bir de çoğumuzun varlığından haberdar olmadığı Akmerkez’in yeşil terasına göz atmanızı tavsiye ederim.
Zuhal Nakay
Mimar İTÜ/ETH-Zürich
2050 Sıfır İstanbul Vizyonu
Özyeğin Üniversitesi’nden Enerji, Çevre ve Ekonomi Merkezi (EÇEM/CEEE) kurucu direktörü Prof. Dr. Pınar Mengüç, İstanbul’un ruhunun korunmasına vurgu yaptı. Bu bağlamda EÇEM bünyesinde 2010 yılında ‘sıfıristanbul2050’ adı altında, İstanbul’a yönelik Kültür x Toplum x Teknoloji ara kesitinde değerlerin korunmasını ve gelişimini destekleyen yenilikçi kavramları, yöntemleri ve sistemleri geliştirmeye ve uygulamaya yönelik bir çalışma başlatılmıştır. Böylece İstanbul’un tekrar bilime ve insana bağlanması amaçlanmaktadır. İstanbul’un ise akıllı değil, ancak akil bir şehir olarak tekrar insanla yaşamayı başarması için geleceğinin katmanlı bilimle kurgulanması ve nano-boyutlu bilim, ışınımsal ısı transferi ve yüksek enerji performanslı yapılar düzeyinde ele alınması gerektiği belirtilmektedir. Bu bağlamda EÇEM çalışmalarında konfor, psikoloji, tarihi görsel ara elemanlar, çok yönlü mühendislik ve disiplinlerarası çalışmaya ağırlık vererek, İstanbul’un büyüme konusundaki potansiyeline ve iklimdeki değişikliklerine bağlı ciddi etkilere uygun ve sürdürülebilir şekilde gelişmesi amaçlanmaktadır.
Kentsel Tarım ve Permakültür Üzerine
Ayça İnce kentsel tarım ve permakültür, yani sürdürülebilir insan yerleşimlerini kurgulayabilmemizi sağlayan bütünsel bir tasarım bilimi çerçevesinde, Taksim’deki ‘EkBiçYeİç’ restoranı ile uygulama bahçesini tanıttı. Başlangıçta İstanbul Tasarım Bienali kapsamında sürdürülebilir kentsel tarımı öğretmek, yaymak ve paylaşmak için kurulan EkBiç Kütüphanesi, birinci bienalde sigara içme alanı olarak kullanılan Galata Rum Okulu’nun apartman boşluğunda oluşturulmuştur. Ardından da bitki yetiştirme kütüphanesi olarak kent bahçeciliği atölyesi şeklinde hizmet etmeye devam etmiştir.
Taksim’deki restoran ve arka bahçesinde ise şehrin ortasında kentsel tarımın küçük bir örneği sergilenmektedir. Taze yetiştirilen sebzelerden oluşan çorba, salata ve kanepelerden tadarken, arka bahçede ve içerideki yetişme teknik ve süreçleri de izlenebiliyor. Catering hizmeti de mevcut; örnek olarak Londra’daki Farmshop alınmış. Amaç ise olabildiğince yerel, organik ve sürdürülebilir bir beslenme zinciri oluştururken, insanları tekrar toprak ve bahçecilikle tanıştırıp, kent yaşamında bireysel organik tarıma yönlendirmek. Bu arada Akmerkez’in çatısında da oluşturulan yeşil bahçede restoran bölümünden elde edilen büyük miktarda bitkisel atıklarla 2 ton hacminde kompost/organik gübre elde edildiğini not düşmek gerekir. Ayça İnce ayrıca deprem gibi felaketlerde yeşil peyzajların değil, ancak yenilebilinir bitkiler içeren yeşil kuşakların gıda sunabileceği konusunu da uyarmaktadır.
Yaşanabilir Kentler
EKOİQ Yerel Yönetimler Editörü ve köşe yazarı Sibel Bülay yaşanabilir kentin nasıl olması gerektiğini sorgularken, insanların bu konuya sorular üretip cevaplamaları gerektiğinin altını çizdi. Çünkü talep olmadan kentlerin kendiliğinden değişmesi mümkün değil. Uluslararası Yaşanabilir Kent Değerlendirmelerinde yüksek puan alamayan kentlerimiz ne yazık ki yaşamaktan memnuniyet konusunda son yıllarda geri giderek, 2012-15 yılları arasında Ankara’da -8 ve İstanbul’da da -14 düşüş göstermektedir. Yeşil alanlarda İstanbul -12 ve kent yönetimine güven konusunda da Ankara -9 ve İstanbul yine -12 puan gerilemiştir. Buna karşın bildiğimiz birçok dünya metropolü aynı süreç içersinde artı puan kazanmıştır. İnsanların birbirine güven duyma sonlarda yer alırken, genç kesimin biraz daha iyimser olduğu gözlemlenmektedir. Gelir dağılımı konusunda da Türkiye’de en zengin %20 ile en fakir %20 ararsındaki makas gittikçe açılmaktadır.
En yaşanabilir ve en yeşil kentlerin tüm yöneticileri, Türkiye de dahil olmak üzere, başarıda en önemli etkeninin halkın planlama ve karar sürecine katılımı olduğunu belirtmişlerdir. Buna karşın bizdeki en büyük şikayet, karar yetkisinin yerel yönetimler yerine Ankara’da olmasından kaynaklanmaktadır. Bununla ilgili olarak geliştirilen yeni Yönetişim (Kent Yönetimine Güveniyorum) kavramında, 50.000’in üzerindeki tüm belediyelerin stratejik bir plan hazırlayarak, vizyon ve misyonları belirlemeleri gerekmektedir. Vizyon çalışmasında ise halka arzuladıkları yaşam ve çevre özellikleri sorulmalıdır.
Sosyal ilişkiler açısından toplum yurtiçi ve yurtdışı göç nedeniyle, ekonomik açıdan, soylulaştırmayla ve kentsel dönüşüm ile kimlik temelinde ayrıştırılmaktadır. Kent yaşamına entegrasyon ve halk arasında yeni bağların oluşmasında etkili bir girişim bulunmamaktadır. Az sayıdaki mevcut yeşil alanları da çoğunlukla lüks rezidans, AVM, yat limanı veya ulaşım projelerine kurban edilmektedir. Buna karşın Nantes kentinde 1987’de kapanan tersanelerin sürdürülebilir bir planlamayla karma kullanıma ve her sınıftan insanın beraber yaşadığı mahallelere dönüşmesiyle, genç ve yetenekli işgücünün de kente çekilmesi sağlanmış. Seul’da ise şehrin ortasından ve nehrin üzerinden geçen otoyol radikal bir kararla kaldırılarak, şehir halkı için suyun başında yeşil bir vaha oluşturulmuştur.
Şehirde Bisiklet Mümkün
Samet Aksuoğlu çift kişilik bisikletini konuşma platformunun önüne kadar sürerek, şehirde bisiklet kullanmaya yönelik etkili bir performans sergiledi. Bunda kuşkusuz YEM’in engelsiz olarak tasarlanmış olmasının da payı var, ancak arka selede yer alan görme engelli arkadaşı Levent açısından ‘engelsiz pedal’ girişimi çok daha fazlası demek. Bu sayede şehrin içinde ve dışında normalde gezemeyeceği yerlere gitme şansı oluyor. Genel anlamda ‘özgür’ dolaşım imkanına kavuşuyor. Aksuoğlu, böylesi yol arkadaşlığının her anlamdaki dostluk ilişkilerini geliştirdiği ve özellikle görme engelli insanlar için bir nevi dünyaya açılma anlamına geldiğini belirtti. Katlanabilir bisikletler ise toplu ulaşım araçlarıyla karma kullanım sağladıklarından, özellikle İstanbul gibi engebeli ve dolambaçlı yol sistemleri içeren kentler için ideal. Halil Aksu ile tanışmaları da böylesi bir yolculuk sırasında sokakta gerçekleşmiş.
Sonradan Engelsiz Pedal Derneği adını alan girişim, 2011 Nisan ayından bu yana engelli dernekleriyle iletişime geçerek tek başına hareket edecek durumda olmayan çocukların makam şoförlüğünü de yapmaktadır. Mimari engeller veya mahalle baskısı gibi nedenlerden dolayı evlerinden çıkamayan çocukların bisiklet sayesinde sosyalleşmeleri ve eğlenmeleri sağlanarak, aileleri ve engelli çocuklar için bir nevi psikolojik terapi hizmeti sunulmaktadır. Sloganları: Maksat Bize Yol Olsun!
Ekolojik Yapılar Üzerine
Superpool’un kurucu ortaklarında Selva Gürdoğan ekolojik yapı kavramına, mevcut yapıları yıkmak yerine dönüştürme temelinde yaklaşıyor. Buna örnek olarak Fulya’daki gökdelen yanında yer alan alçak yapılı eski Carrefour süpermarketin yapı olarak korunarak, okula dönüştürme projesini tanıttı. Hem okulun çatısında ve çevresinde yer alan hem de vadiye doğru uzanan yeşillendirilmiş teraslarla, aynı zamanda semt için bir yeşil vaha da oluşturmuşlar (Şişli High School).
Kıbrıs’ta ise yine fabrika binası olduğu gibi bırakılarak, üniversiteye dönüştürülmüştür. Yapımda yerel malzeme ve tekniklere ağırlık verilerek, hem görsel hem de ısı açısından ferah bir iç mekân elde edilmiştir. (Avrupa Liderlik Üniversitesi/ELU). KITO adlı animasyonda daTOKİ’nin şehir dışındaki ıssız ve yeknesak siteleri için çevreci çözümler oluşturmasının yolları esprili bir dille anlatılmaktadır.
Ekolojik Yapılar – Doğal Malzemeler
İzmir Urla’da yer alan Yapı Biyolojisi ve Ekolojisi Enstitüsü’nün (YBE) kurucusu And Akman yapı kaynaklı farklı hastalıkları önleyen ve onaran yapı biyologu olarak, ekolojik yapılarda tasarımla doğal yapı malzemeleri ve işçilik konusunun önemini vurgulamaktadır. Sürdürülebilir yaşam alanları oluşturma bağlamında ise metropolleşmek yerine desantralizasyon ile gelişmiş kasaba modeli ölçeği üzerinde durarak, kent merkezli kimlik yerine ilçe ya da mahalle merkezli kimliği öne çıkarmaktadır. Yaklaşık 50’000 nüfuslu ve km2 başına 2000 kişinin düştüğü yerleşim alanları “iyi yaşama hali” olarak kabul edilirken, örneğin Almanya’nın Freiburg kenti 230.000 nüfus ve km2 başına 1450 kişiyle son derece sağlıklı oranlar içermektedir. Bu bağlamda her anlamda kaliteli ve sağlıklı gelişmiş olan kasabalar, en doğal yaşam şartlarını sunmaktadır. Almanya’daki başarılı kırsal alan toplu konut örnekleri, tümüyle geleneksel ve çevreyle uyumlu ölçek, malzeme ve yapım teknikleriyle inşa edilmektedir.
Ekolojik yapı malzemesi olarak yüksek teknolojiyle üretilen toprak kerpiç ve bloklar ise sağlam oldukları kadar sağlıklı yapı elemanları olarak hem iç mekân ısısını dengelemekte hem de havadaki nemi alarak konfor düzeyini yükseltmektedirler. Böylece ahşaptan olduğu kadar artık toprak ve saman balyasından oluşan yapı elemanlarıyla da çağdaş tasarımlar mümkün. And Akman ile Mehmet Şenol’un kurdukları eds+architects (ecological design solutions) ofisi bu konuda birbirinden ilginç ve estetik ekolojik yapılar tasarlamaktadır. Bodrum’daki Herbafarm çiftliği ise bahçıvan ve uyku evleriyle dünyadaki 14 özgün mimarinin yer aldığı kitap için seçilen örnek yapılar arasında yer almayı başarmıştır.
Şehirde Sürdürülebilir Yaşam Alanları
Sürdürülebilir yerleşimler ve üretken topluluklar üzerine çalışan sosyal girişim MAYA Atölye’nin kurucusu olan Hasibe Akın, toplulukların potansiyellerini ve katılımcı süreçleri imar edebilmek için empatinin önemini vurgularken, sürdürülebilirlik ile sistem tasarımını bir araya getirmeyi amaçlamaktadır. ARUP ve Atelier Jean Nouvel’de çalışırken gözlemlediği iş yapış şekillerinden ilham alarak, katılımcı tasarım süreçleri ve permakültür tasarımı üzerine yoğunlaşmıştır. Doğaya aşık çiftçi bir ailenin kızı olarak, Anadolu’nun dışında, içinde ve çevresinde ne var sorusundan yola çıkarak şehirde sürdürebilir yaşam alanları için çözümler ararken, hem kendimiz ve beklentilerimiz hem de karşımızdaki ve beklentileriyle ilgili farkındalığının üzerinde durmaktadır. Tüm anlaşmazlık ve düşmanlıkların diğer tarafın hikayesini bilmemekten kaynaklandığına ve pozitiften önce negatifin üzerinde durmanın ve doğru risk almanın önemli olduğuna inanmaktadır.
İstanbul'un en önemli alışveriş merkezlerinden biri olan Akmerkez'in renovasyonunda görev alan Akın, çatıyı doğal yaşam alanına çevirerek herkese bir tüketim merkezinde üretimin de mümkün olduğunu göstermiştir (Akmerkez Teras). New York’ta, Young Architects programının içinde Modern Sanat Müzesi’nde (MoMA) Public Farm adında bir proje de yer almıştır. Müzenin bahçesinde, yine katılımcı süreçle işleyen hem bir atık dönüştürme operasyonu hem de kentsel tasarımın uygulandığı bir köprü oluşturulmuştur. Aslında süreli bir uygulamayken, çok rağbet görmesi sonucu halen devam etmektedir.
Şehirlerde Döngüsel Ekonomi
Yeşilist’in temsilcisi Görkem Gömeç veri toplama ile şehirlerde döngüsel ekonomi oluşturmanın bağlantısı üzerinde durmaktadır. Doğal yaşamda ‘çöp’ diye bir kavramın olmadığı bir döngüsel sistem vardır; tüm kaynaklar ve canlılar bu döngü içerisinde ilerler. Bir türün atığı, diğer bir türün besini olur, enerji buradan üretilir ve varlıklar büyür, gelişir ve yeniden döngünün içerisine girerek yoluna farklı bir yerden devam eder. İnsanlık medeniyetinin kaynak kullanımı ise daha doğrusal bir sistem içeriyor; kaynak çıkarıyor, üretiyor ve sonra atıyor. Bu doğrusal yoldan çıkmanın yolu da, doğal yaşamın kaynak kullanım sisteminden esinlenen döngüsel bir ekonomi sistemini kurmaktan geçiyor. Döngüsel ekonomide enerji, doğanın da kullandığı yenilenebilir enerji kaynaklarından geliyor.
Gömeç, şehirdeki döngüsel ekonomi örneği olarak da, sıfır çöp şampiyonu olarak anılan Kuzey İtalya’daki masalsı Capannori kentini tanıttı. Çöp yakma tesisine karşı çıkan şehir halkı, atıkların ayrı toplanıp ve yeniden değerlendirilmesiyle hem toplam atık miktarını %39 düşürmüş hem de ayrı toplanan atık miktarını %89’a çıkartmayı başarmıştır. Şeffaflık ile bire bir bilgilendirme; pahalı çöp depolama alanlarından kurtularak ayrıştırılan çöplerden gelir elde etme; yeşil atıkların kompost edilmesi; problemli atıklara alternatif üretilmesi; ambalajların azaltılması; yerel çiftlik ürünlerinin evden getirilen kaplarla satın alınması, bu şehirsel döngüsel ekonomi başarı hikayesinin ana unsurlarını oluşturmaktadır.
Sabit Kültür, Sabit Tarım: Yedikule Bostanları
Aslıhan Demirtaş Mimarlık ve Araştırma Ofisi & KHORA’nun kurucusu Aslıhan Demirtaş, İstanbul’un 1600 yıllık kentsel tarım ve peyzaj mirasını korumayı amaçlayan Tarihi Yedikule Bostanları Koruma Girişimi’nin faal üyesidir. Amaçlarının park ve alan düzenlemesine karşı çıkmak değil, en kısa zamanda bir tasarım revizyonu ile verimli bostan topraklarını koruyacak yeni bir proje geliştirmek için yerel yönetim ile diyalog oluşturmak olduğunun altını çizmektedir.
UNESCO Dünya Miras Listesi’nde bulunan İstanbul Kara Surları koruma bandının hemen bitişiğindeki tarihi Yedikule bostanlarında 1500 yıllık tarım kültürü yaşatılmaktadır. Daha ilk yapıldıklarında, surların bitişiğindeki topraklar çiftçilere tahsis edilmiştir. Böylece surların onlar tarafından korunması ve bakılması amaçlanmıştır. Yedikule bostanları güncellik kazanan kentsel yeşil kuşağın günümüzdeki nadir tarihi örneklerindendir. Taşla yeşilin buluşması açısından da doyulmaz bir estetik sunmakta ve her anlamda gelecek kuşaklara aktarılması gereken eşsiz tarihi bir habitat oluşturmaktadırlar.
Narköy Projesi: Şehre Nasıl Örnek Olabilir?
Eğitim odaklı sürdürülebilir turizm merkezi ve organik tarım çiftliği Narköy’ün kurucusu Nardane Kuşçu, Yörük geçmişi ve bir kadın çiftçi olarak yıldızlı gökyüzüne bakamayanların düş kurma şanslarının olmamasından bahsetti; bir anneanne olarak da, modern yaşantının çocukların elinden hareket etme ve keşfetme olanağını almasına isyan ettiğini. O nedenle de çiftliğinde en çok çocukları ağırlamaktan hoşlanıyor. İstanbul’dan iki saat uzaklıktaki bu vaha ziyaretçilerine kapılarını her daim açık tutuyor. Ancak fide almak isteyenler ise Mayıs’a kadar sabretmek zorundalar.
Narköy, YEM’in modern mimarisi içinde yeşillerle süslenmiş ve organik ürünlerle bezenmiş standıyla hem estetik ve de doğal bir tezat hem kent yaşamında çok özlediğimiz yeşil bir vaha oluşturarak, bizi anında cezp etmeyi ve mutlu bir şekilde gülümsetmeyi başarmıştır.
İstanbul için Yeşil Yol
Faruk Göksu 2005 yılından bu yana kamu, özel ve sivil işbirliği yaklaşımını katılımcı projelerde hayata geçiren ve kentlerin geleceği için yenilikçi yöntemler geliştiren Kentsel Strateji şirketinin kurucu ortağıdır. Vizyon Atölyesi çalışmaları çerçevesinde ise 17 Ağustos büyük Marmara depreminin 17. yıl dönümünde İstanbul için çok büyük bir önem taşıyan 5 milyon metrekarelik Yeşil Yol projesini tasarlamıştır.
Göksu’nun belirttiğine göre İstanbul’da 2.000 hektar kamusal yeşil alan mevcuttur. Olası bir depremde ise yapıların sadece dörtte birinin yıkılması durumunda 4.000 hektar kamusal yeşil alana ihtiyaç duyulduğundan, var olan alanların yetmesi mümkün değildir. Bu yüzden Yeşil Yol projesiyle TEM ve E-5 arasındaki 50 km uzunluğunda ve 200 metre genişliğinde yaklaşık 10 milyon metrekarelik alanda 5 milyon metrekarelik yeşil alanın yaratılması hedeflenmektedir. Proje güzergahı üzerinde yer alan yaklaşık 20 bin mevcut yapının yıkılarak yerine kentsel dokuya uygun çevreci yapıların oluşturulacağı proje ile İstanbul nüfusunun yüzde 55’inin yaşadığı Küçükçekmece Gölü ve Pendik arasındaki bölgelerde yapı standartlarının yükseltilmesi ve yaşam kalitesinin de hızla arttırılması amaçlanmaktadır. İstanbul’un mevcut karmaşık ve sorunlu yapılaşması göz önüne alınırsa, böylesi büyük ve kapsayıcı projelerin dışında çözüm oluşturmak imkansız gibi duruyor.
Yeşil Mühendislik
TURKECO Yeşil Bina Danışmanlığı’ndan Dr. Duygu Erten yeşil mühendisliği, kirliliği azaltırken sürdürebilirliği teşvik eden ve ekonomik geçerliliği ve verimliliği feda etmeyen, insan sağlığı ve çevre için riski en aza indirecek şekildeki süreçlerle inşaat yapma ve ürün tasarım, ticaret ve kullanımı olarak tanımlamaktadır. Yeşil mühendislik, insan sağlığını ve çevreyi korumaya yönelik kararların sürecin veya ürünün tasarım ve geliştirme aşamasında erken uygulandığında, en büyük etkiyi ve maliyet tasarrufunu gösterebileceği yaklaşımını içermektedir.
Yerellikle ilgisi olmayan mimari ve ortak akıl ile halktan görüş almadan yapılan kamu binaları çoğunlukla atıl durmaya mecburdur. Hem yapısal çevreye uymamakta hem de çevresel sorunları beraberinde getirmektedirler. Yeşil ve sağlıklı binalar ise yerel malzeme ve yapı teknikleri kullanarak yerel mimariye uyum göstermekte ve bu nedenle yüksek kullanım ve çevre konforu içermektedirler. Bunlar aynı zamanda LEED gibi uluslararası yeşil sertifika içeren binalardır. Küçükçekmece Belediyesi Yeni Hizmet Binası bunlardan biridir.
GelecekHane ŞEHİR 2.0
2050 Sıfır İstanbul Vizyonu, EÇEM
EkBiçYeİç
EKOIQ, Nantes Tersaneleri, Seul Otoyol
engelsiz pedal, Yol Arkadaşı Olmak İstiyorum
SUPERPOOL, Şişli High School, ELU, KITO versus TOKI
YBE, eds+architects, Şehirde Mevcut Olmak – Gelişmiş Kırsalda Yaşamak
MAYA Atölye, Akmerkez Teras, (MoMA) Public Farm
Tarihi Yedikule Bostanları Koruma Girişimi, 1500 yıllık tarım kültürü
Yeşilist, Capannori – Sıfır Çöp Şampiyonu
Narköy Organik Tarım Çiftliği
Kentsel Strateji, Yeşil Yol
TURKECO, Yeşil Mühendislik, Küçükçekmece Belediyesi Yeni Hizmet Binası
Yapı Endüstri Merkezinde (YEM) GelecekHane’nin kurucusu Halil Aksu tarafından ikincisi düzenlenen ŞEHİR 2.0 etkinliğinde Yeni Habitat konusu ele alındı.
Aksu’nun açılış konuşmasında vurguladığı üzere, şehirlerdeki nüfus artmaktadır ve önümüzdeki 20-30 yılda da artmaya devam edecektir. Şehirde yaşayan insanlar yeşil doğaya ve temiz havaya özlem duymaktadır, ancak yine de kırsal bölgelere doğru tersine bir göç yaşanmamaktadır. Bu durumda özlem duyulan doğayı şehirlerimizde yaşamamız için çözümler üretmek durumundayız.
Şehirlerimiz yeni habitatımızdır ve bu yeni habitatımızın geleceğini tasarlamak da bizim elimizdedir. Bu nedenle ŞEHİR 2.0’ın ikinci konferansında sürdürülebilirlik, ekolojik binalar, yaşanası şehirler, yeşil çatılar, yeşil yeraltı, karbon duyarlı uygulamalar, yenilikçi malzemeler, yenilikçi mimariler, makro şehir planları ve şehrin yeşil geleceği gibi konular incelendi. Ana yaklaşım ise ‘gri yerine yeşil’, ‘motor yerine kas’ ve ‘kural yerine oyun’ oldu.
En yeni veriler ışığında Hong Kong %41, Londra %38,4, New York %14 ve de Paris %9,1 halka açık yeşil alan (park ve bahçeler) yüzdesi içerirken, bu rakam İstanbul için %1,5’a kadar düşmektedir. Bu açıdan GelecekHane’nin habitat yani doğal yaşam ortamlarıyla ilgili etkinliğinin ne kadar önem taşıdığı ortadadır. Bu konuyla ilgili birbirinden ilginç katılımcı ve konuların özeti aşağıda, ilgili linkler ise yazının sonunda yer almaktadır.
Konu başlıklarını gerçekten olabildiğince özet olarak vermeye çalıştım. Ancak her birinin ardında çok yoğun bir emek ve birikim olduğundan, önemli detayları da atlamak istemedim. Bu bağlamda ilginizi çeken başlıklarla ilgili yeterince bilgi edinmeniz mümkün. Linklerde ise özellikle Nantes tersaneleri ve Seul otoyoluyla ilgili olağanüstü şehircilik örneklerine, bir de çoğumuzun varlığından haberdar olmadığı Akmerkez’in yeşil terasına göz atmanızı tavsiye ederim.
Zuhal Nakay
Mimar İTÜ/ETH-Zürich
2050 Sıfır İstanbul Vizyonu
Özyeğin Üniversitesi’nden Enerji, Çevre ve Ekonomi Merkezi (EÇEM/CEEE) kurucu direktörü Prof. Dr. Pınar Mengüç, İstanbul’un ruhunun korunmasına vurgu yaptı. Bu bağlamda EÇEM bünyesinde 2010 yılında ‘sıfıristanbul2050’ adı altında, İstanbul’a yönelik Kültür x Toplum x Teknoloji ara kesitinde değerlerin korunmasını ve gelişimini destekleyen yenilikçi kavramları, yöntemleri ve sistemleri geliştirmeye ve uygulamaya yönelik bir çalışma başlatılmıştır. Böylece İstanbul’un tekrar bilime ve insana bağlanması amaçlanmaktadır. İstanbul’un ise akıllı değil, ancak akil bir şehir olarak tekrar insanla yaşamayı başarması için geleceğinin katmanlı bilimle kurgulanması ve nano-boyutlu bilim, ışınımsal ısı transferi ve yüksek enerji performanslı yapılar düzeyinde ele alınması gerektiği belirtilmektedir. Bu bağlamda EÇEM çalışmalarında konfor, psikoloji, tarihi görsel ara elemanlar, çok yönlü mühendislik ve disiplinlerarası çalışmaya ağırlık vererek, İstanbul’un büyüme konusundaki potansiyeline ve iklimdeki değişikliklerine bağlı ciddi etkilere uygun ve sürdürülebilir şekilde gelişmesi amaçlanmaktadır.
Kentsel Tarım ve Permakültür Üzerine
Ayça İnce kentsel tarım ve permakültür, yani sürdürülebilir insan yerleşimlerini kurgulayabilmemizi sağlayan bütünsel bir tasarım bilimi çerçevesinde, Taksim’deki ‘EkBiçYeİç’ restoranı ile uygulama bahçesini tanıttı. Başlangıçta İstanbul Tasarım Bienali kapsamında sürdürülebilir kentsel tarımı öğretmek, yaymak ve paylaşmak için kurulan EkBiç Kütüphanesi, birinci bienalde sigara içme alanı olarak kullanılan Galata Rum Okulu’nun apartman boşluğunda oluşturulmuştur. Ardından da bitki yetiştirme kütüphanesi olarak kent bahçeciliği atölyesi şeklinde hizmet etmeye devam etmiştir.
Taksim’deki restoran ve arka bahçesinde ise şehrin ortasında kentsel tarımın küçük bir örneği sergilenmektedir. Taze yetiştirilen sebzelerden oluşan çorba, salata ve kanepelerden tadarken, arka bahçede ve içerideki yetişme teknik ve süreçleri de izlenebiliyor. Catering hizmeti de mevcut; örnek olarak Londra’daki Farmshop alınmış. Amaç ise olabildiğince yerel, organik ve sürdürülebilir bir beslenme zinciri oluştururken, insanları tekrar toprak ve bahçecilikle tanıştırıp, kent yaşamında bireysel organik tarıma yönlendirmek. Bu arada Akmerkez’in çatısında da oluşturulan yeşil bahçede restoran bölümünden elde edilen büyük miktarda bitkisel atıklarla 2 ton hacminde kompost/organik gübre elde edildiğini not düşmek gerekir. Ayça İnce ayrıca deprem gibi felaketlerde yeşil peyzajların değil, ancak yenilebilinir bitkiler içeren yeşil kuşakların gıda sunabileceği konusunu da uyarmaktadır.
Yaşanabilir Kentler
EKOİQ Yerel Yönetimler Editörü ve köşe yazarı Sibel Bülay yaşanabilir kentin nasıl olması gerektiğini sorgularken, insanların bu konuya sorular üretip cevaplamaları gerektiğinin altını çizdi. Çünkü talep olmadan kentlerin kendiliğinden değişmesi mümkün değil. Uluslararası Yaşanabilir Kent Değerlendirmelerinde yüksek puan alamayan kentlerimiz ne yazık ki yaşamaktan memnuniyet konusunda son yıllarda geri giderek, 2012-15 yılları arasında Ankara’da -8 ve İstanbul’da da -14 düşüş göstermektedir. Yeşil alanlarda İstanbul -12 ve kent yönetimine güven konusunda da Ankara -9 ve İstanbul yine -12 puan gerilemiştir. Buna karşın bildiğimiz birçok dünya metropolü aynı süreç içersinde artı puan kazanmıştır. İnsanların birbirine güven duyma sonlarda yer alırken, genç kesimin biraz daha iyimser olduğu gözlemlenmektedir. Gelir dağılımı konusunda da Türkiye’de en zengin %20 ile en fakir %20 ararsındaki makas gittikçe açılmaktadır.
En yaşanabilir ve en yeşil kentlerin tüm yöneticileri, Türkiye de dahil olmak üzere, başarıda en önemli etkeninin halkın planlama ve karar sürecine katılımı olduğunu belirtmişlerdir. Buna karşın bizdeki en büyük şikayet, karar yetkisinin yerel yönetimler yerine Ankara’da olmasından kaynaklanmaktadır. Bununla ilgili olarak geliştirilen yeni Yönetişim (Kent Yönetimine Güveniyorum) kavramında, 50.000’in üzerindeki tüm belediyelerin stratejik bir plan hazırlayarak, vizyon ve misyonları belirlemeleri gerekmektedir. Vizyon çalışmasında ise halka arzuladıkları yaşam ve çevre özellikleri sorulmalıdır.
Sosyal ilişkiler açısından toplum yurtiçi ve yurtdışı göç nedeniyle, ekonomik açıdan, soylulaştırmayla ve kentsel dönüşüm ile kimlik temelinde ayrıştırılmaktadır. Kent yaşamına entegrasyon ve halk arasında yeni bağların oluşmasında etkili bir girişim bulunmamaktadır. Az sayıdaki mevcut yeşil alanları da çoğunlukla lüks rezidans, AVM, yat limanı veya ulaşım projelerine kurban edilmektedir. Buna karşın Nantes kentinde 1987’de kapanan tersanelerin sürdürülebilir bir planlamayla karma kullanıma ve her sınıftan insanın beraber yaşadığı mahallelere dönüşmesiyle, genç ve yetenekli işgücünün de kente çekilmesi sağlanmış. Seul’da ise şehrin ortasından ve nehrin üzerinden geçen otoyol radikal bir kararla kaldırılarak, şehir halkı için suyun başında yeşil bir vaha oluşturulmuştur.
Şehirde Bisiklet Mümkün
Samet Aksuoğlu çift kişilik bisikletini konuşma platformunun önüne kadar sürerek, şehirde bisiklet kullanmaya yönelik etkili bir performans sergiledi. Bunda kuşkusuz YEM’in engelsiz olarak tasarlanmış olmasının da payı var, ancak arka selede yer alan görme engelli arkadaşı Levent açısından ‘engelsiz pedal’ girişimi çok daha fazlası demek. Bu sayede şehrin içinde ve dışında normalde gezemeyeceği yerlere gitme şansı oluyor. Genel anlamda ‘özgür’ dolaşım imkanına kavuşuyor. Aksuoğlu, böylesi yol arkadaşlığının her anlamdaki dostluk ilişkilerini geliştirdiği ve özellikle görme engelli insanlar için bir nevi dünyaya açılma anlamına geldiğini belirtti. Katlanabilir bisikletler ise toplu ulaşım araçlarıyla karma kullanım sağladıklarından, özellikle İstanbul gibi engebeli ve dolambaçlı yol sistemleri içeren kentler için ideal. Halil Aksu ile tanışmaları da böylesi bir yolculuk sırasında sokakta gerçekleşmiş.
Sonradan Engelsiz Pedal Derneği adını alan girişim, 2011 Nisan ayından bu yana engelli dernekleriyle iletişime geçerek tek başına hareket edecek durumda olmayan çocukların makam şoförlüğünü de yapmaktadır. Mimari engeller veya mahalle baskısı gibi nedenlerden dolayı evlerinden çıkamayan çocukların bisiklet sayesinde sosyalleşmeleri ve eğlenmeleri sağlanarak, aileleri ve engelli çocuklar için bir nevi psikolojik terapi hizmeti sunulmaktadır. Sloganları: Maksat Bize Yol Olsun!
Ekolojik Yapılar Üzerine
Superpool’un kurucu ortaklarında Selva Gürdoğan ekolojik yapı kavramına, mevcut yapıları yıkmak yerine dönüştürme temelinde yaklaşıyor. Buna örnek olarak Fulya’daki gökdelen yanında yer alan alçak yapılı eski Carrefour süpermarketin yapı olarak korunarak, okula dönüştürme projesini tanıttı. Hem okulun çatısında ve çevresinde yer alan hem de vadiye doğru uzanan yeşillendirilmiş teraslarla, aynı zamanda semt için bir yeşil vaha da oluşturmuşlar (Şişli High School).
Kıbrıs’ta ise yine fabrika binası olduğu gibi bırakılarak, üniversiteye dönüştürülmüştür. Yapımda yerel malzeme ve tekniklere ağırlık verilerek, hem görsel hem de ısı açısından ferah bir iç mekân elde edilmiştir. (Avrupa Liderlik Üniversitesi/ELU). KITO adlı animasyonda daTOKİ’nin şehir dışındaki ıssız ve yeknesak siteleri için çevreci çözümler oluşturmasının yolları esprili bir dille anlatılmaktadır.
Ekolojik Yapılar – Doğal Malzemeler
İzmir Urla’da yer alan Yapı Biyolojisi ve Ekolojisi Enstitüsü’nün (YBE) kurucusu And Akman yapı kaynaklı farklı hastalıkları önleyen ve onaran yapı biyologu olarak, ekolojik yapılarda tasarımla doğal yapı malzemeleri ve işçilik konusunun önemini vurgulamaktadır. Sürdürülebilir yaşam alanları oluşturma bağlamında ise metropolleşmek yerine desantralizasyon ile gelişmiş kasaba modeli ölçeği üzerinde durarak, kent merkezli kimlik yerine ilçe ya da mahalle merkezli kimliği öne çıkarmaktadır. Yaklaşık 50’000 nüfuslu ve km2 başına 2000 kişinin düştüğü yerleşim alanları “iyi yaşama hali” olarak kabul edilirken, örneğin Almanya’nın Freiburg kenti 230.000 nüfus ve km2 başına 1450 kişiyle son derece sağlıklı oranlar içermektedir. Bu bağlamda her anlamda kaliteli ve sağlıklı gelişmiş olan kasabalar, en doğal yaşam şartlarını sunmaktadır. Almanya’daki başarılı kırsal alan toplu konut örnekleri, tümüyle geleneksel ve çevreyle uyumlu ölçek, malzeme ve yapım teknikleriyle inşa edilmektedir.
Ekolojik yapı malzemesi olarak yüksek teknolojiyle üretilen toprak kerpiç ve bloklar ise sağlam oldukları kadar sağlıklı yapı elemanları olarak hem iç mekân ısısını dengelemekte hem de havadaki nemi alarak konfor düzeyini yükseltmektedirler. Böylece ahşaptan olduğu kadar artık toprak ve saman balyasından oluşan yapı elemanlarıyla da çağdaş tasarımlar mümkün. And Akman ile Mehmet Şenol’un kurdukları eds+architects (ecological design solutions) ofisi bu konuda birbirinden ilginç ve estetik ekolojik yapılar tasarlamaktadır. Bodrum’daki Herbafarm çiftliği ise bahçıvan ve uyku evleriyle dünyadaki 14 özgün mimarinin yer aldığı kitap için seçilen örnek yapılar arasında yer almayı başarmıştır.
Şehirde Sürdürülebilir Yaşam Alanları
Sürdürülebilir yerleşimler ve üretken topluluklar üzerine çalışan sosyal girişim MAYA Atölye’nin kurucusu olan Hasibe Akın, toplulukların potansiyellerini ve katılımcı süreçleri imar edebilmek için empatinin önemini vurgularken, sürdürülebilirlik ile sistem tasarımını bir araya getirmeyi amaçlamaktadır. ARUP ve Atelier Jean Nouvel’de çalışırken gözlemlediği iş yapış şekillerinden ilham alarak, katılımcı tasarım süreçleri ve permakültür tasarımı üzerine yoğunlaşmıştır. Doğaya aşık çiftçi bir ailenin kızı olarak, Anadolu’nun dışında, içinde ve çevresinde ne var sorusundan yola çıkarak şehirde sürdürebilir yaşam alanları için çözümler ararken, hem kendimiz ve beklentilerimiz hem de karşımızdaki ve beklentileriyle ilgili farkındalığının üzerinde durmaktadır. Tüm anlaşmazlık ve düşmanlıkların diğer tarafın hikayesini bilmemekten kaynaklandığına ve pozitiften önce negatifin üzerinde durmanın ve doğru risk almanın önemli olduğuna inanmaktadır.
İstanbul'un en önemli alışveriş merkezlerinden biri olan Akmerkez'in renovasyonunda görev alan Akın, çatıyı doğal yaşam alanına çevirerek herkese bir tüketim merkezinde üretimin de mümkün olduğunu göstermiştir (Akmerkez Teras). New York’ta, Young Architects programının içinde Modern Sanat Müzesi’nde (MoMA) Public Farm adında bir proje de yer almıştır. Müzenin bahçesinde, yine katılımcı süreçle işleyen hem bir atık dönüştürme operasyonu hem de kentsel tasarımın uygulandığı bir köprü oluşturulmuştur. Aslında süreli bir uygulamayken, çok rağbet görmesi sonucu halen devam etmektedir.
Şehirlerde Döngüsel Ekonomi
Yeşilist’in temsilcisi Görkem Gömeç veri toplama ile şehirlerde döngüsel ekonomi oluşturmanın bağlantısı üzerinde durmaktadır. Doğal yaşamda ‘çöp’ diye bir kavramın olmadığı bir döngüsel sistem vardır; tüm kaynaklar ve canlılar bu döngü içerisinde ilerler. Bir türün atığı, diğer bir türün besini olur, enerji buradan üretilir ve varlıklar büyür, gelişir ve yeniden döngünün içerisine girerek yoluna farklı bir yerden devam eder. İnsanlık medeniyetinin kaynak kullanımı ise daha doğrusal bir sistem içeriyor; kaynak çıkarıyor, üretiyor ve sonra atıyor. Bu doğrusal yoldan çıkmanın yolu da, doğal yaşamın kaynak kullanım sisteminden esinlenen döngüsel bir ekonomi sistemini kurmaktan geçiyor. Döngüsel ekonomide enerji, doğanın da kullandığı yenilenebilir enerji kaynaklarından geliyor.
Gömeç, şehirdeki döngüsel ekonomi örneği olarak da, sıfır çöp şampiyonu olarak anılan Kuzey İtalya’daki masalsı Capannori kentini tanıttı. Çöp yakma tesisine karşı çıkan şehir halkı, atıkların ayrı toplanıp ve yeniden değerlendirilmesiyle hem toplam atık miktarını %39 düşürmüş hem de ayrı toplanan atık miktarını %89’a çıkartmayı başarmıştır. Şeffaflık ile bire bir bilgilendirme; pahalı çöp depolama alanlarından kurtularak ayrıştırılan çöplerden gelir elde etme; yeşil atıkların kompost edilmesi; problemli atıklara alternatif üretilmesi; ambalajların azaltılması; yerel çiftlik ürünlerinin evden getirilen kaplarla satın alınması, bu şehirsel döngüsel ekonomi başarı hikayesinin ana unsurlarını oluşturmaktadır.
Sabit Kültür, Sabit Tarım: Yedikule Bostanları
Aslıhan Demirtaş Mimarlık ve Araştırma Ofisi & KHORA’nun kurucusu Aslıhan Demirtaş, İstanbul’un 1600 yıllık kentsel tarım ve peyzaj mirasını korumayı amaçlayan Tarihi Yedikule Bostanları Koruma Girişimi’nin faal üyesidir. Amaçlarının park ve alan düzenlemesine karşı çıkmak değil, en kısa zamanda bir tasarım revizyonu ile verimli bostan topraklarını koruyacak yeni bir proje geliştirmek için yerel yönetim ile diyalog oluşturmak olduğunun altını çizmektedir.
UNESCO Dünya Miras Listesi’nde bulunan İstanbul Kara Surları koruma bandının hemen bitişiğindeki tarihi Yedikule bostanlarında 1500 yıllık tarım kültürü yaşatılmaktadır. Daha ilk yapıldıklarında, surların bitişiğindeki topraklar çiftçilere tahsis edilmiştir. Böylece surların onlar tarafından korunması ve bakılması amaçlanmıştır. Yedikule bostanları güncellik kazanan kentsel yeşil kuşağın günümüzdeki nadir tarihi örneklerindendir. Taşla yeşilin buluşması açısından da doyulmaz bir estetik sunmakta ve her anlamda gelecek kuşaklara aktarılması gereken eşsiz tarihi bir habitat oluşturmaktadırlar.
Narköy Projesi: Şehre Nasıl Örnek Olabilir?
Eğitim odaklı sürdürülebilir turizm merkezi ve organik tarım çiftliği Narköy’ün kurucusu Nardane Kuşçu, Yörük geçmişi ve bir kadın çiftçi olarak yıldızlı gökyüzüne bakamayanların düş kurma şanslarının olmamasından bahsetti; bir anneanne olarak da, modern yaşantının çocukların elinden hareket etme ve keşfetme olanağını almasına isyan ettiğini. O nedenle de çiftliğinde en çok çocukları ağırlamaktan hoşlanıyor. İstanbul’dan iki saat uzaklıktaki bu vaha ziyaretçilerine kapılarını her daim açık tutuyor. Ancak fide almak isteyenler ise Mayıs’a kadar sabretmek zorundalar.
Narköy, YEM’in modern mimarisi içinde yeşillerle süslenmiş ve organik ürünlerle bezenmiş standıyla hem estetik ve de doğal bir tezat hem kent yaşamında çok özlediğimiz yeşil bir vaha oluşturarak, bizi anında cezp etmeyi ve mutlu bir şekilde gülümsetmeyi başarmıştır.
İstanbul için Yeşil Yol
Faruk Göksu 2005 yılından bu yana kamu, özel ve sivil işbirliği yaklaşımını katılımcı projelerde hayata geçiren ve kentlerin geleceği için yenilikçi yöntemler geliştiren Kentsel Strateji şirketinin kurucu ortağıdır. Vizyon Atölyesi çalışmaları çerçevesinde ise 17 Ağustos büyük Marmara depreminin 17. yıl dönümünde İstanbul için çok büyük bir önem taşıyan 5 milyon metrekarelik Yeşil Yol projesini tasarlamıştır.
Göksu’nun belirttiğine göre İstanbul’da 2.000 hektar kamusal yeşil alan mevcuttur. Olası bir depremde ise yapıların sadece dörtte birinin yıkılması durumunda 4.000 hektar kamusal yeşil alana ihtiyaç duyulduğundan, var olan alanların yetmesi mümkün değildir. Bu yüzden Yeşil Yol projesiyle TEM ve E-5 arasındaki 50 km uzunluğunda ve 200 metre genişliğinde yaklaşık 10 milyon metrekarelik alanda 5 milyon metrekarelik yeşil alanın yaratılması hedeflenmektedir. Proje güzergahı üzerinde yer alan yaklaşık 20 bin mevcut yapının yıkılarak yerine kentsel dokuya uygun çevreci yapıların oluşturulacağı proje ile İstanbul nüfusunun yüzde 55’inin yaşadığı Küçükçekmece Gölü ve Pendik arasındaki bölgelerde yapı standartlarının yükseltilmesi ve yaşam kalitesinin de hızla arttırılması amaçlanmaktadır. İstanbul’un mevcut karmaşık ve sorunlu yapılaşması göz önüne alınırsa, böylesi büyük ve kapsayıcı projelerin dışında çözüm oluşturmak imkansız gibi duruyor.
Yeşil Mühendislik
TURKECO Yeşil Bina Danışmanlığı’ndan Dr. Duygu Erten yeşil mühendisliği, kirliliği azaltırken sürdürebilirliği teşvik eden ve ekonomik geçerliliği ve verimliliği feda etmeyen, insan sağlığı ve çevre için riski en aza indirecek şekildeki süreçlerle inşaat yapma ve ürün tasarım, ticaret ve kullanımı olarak tanımlamaktadır. Yeşil mühendislik, insan sağlığını ve çevreyi korumaya yönelik kararların sürecin veya ürünün tasarım ve geliştirme aşamasında erken uygulandığında, en büyük etkiyi ve maliyet tasarrufunu gösterebileceği yaklaşımını içermektedir.
Yerellikle ilgisi olmayan mimari ve ortak akıl ile halktan görüş almadan yapılan kamu binaları çoğunlukla atıl durmaya mecburdur. Hem yapısal çevreye uymamakta hem de çevresel sorunları beraberinde getirmektedirler. Yeşil ve sağlıklı binalar ise yerel malzeme ve yapı teknikleri kullanarak yerel mimariye uyum göstermekte ve bu nedenle yüksek kullanım ve çevre konforu içermektedirler. Bunlar aynı zamanda LEED gibi uluslararası yeşil sertifika içeren binalardır. Küçükçekmece Belediyesi Yeni Hizmet Binası bunlardan biridir.
GelecekHane ŞEHİR 2.0
2050 Sıfır İstanbul Vizyonu, EÇEM
EkBiçYeİç
EKOIQ, Nantes Tersaneleri, Seul Otoyol
engelsiz pedal, Yol Arkadaşı Olmak İstiyorum
SUPERPOOL, Şişli High School, ELU, KITO versus TOKI
YBE, eds+architects, Şehirde Mevcut Olmak – Gelişmiş Kırsalda Yaşamak
MAYA Atölye, Akmerkez Teras, (MoMA) Public Farm
Tarihi Yedikule Bostanları Koruma Girişimi, 1500 yıllık tarım kültürü
Yeşilist, Capannori – Sıfır Çöp Şampiyonu
Narköy Organik Tarım Çiftliği
Kentsel Strateji, Yeşil Yol
TURKECO, Yeşil Mühendislik, Küçükçekmece Belediyesi Yeni Hizmet Binası
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.