İnşaatta mıdır hata, inşaatçıda mı?

Akıllı Bina 2475+ kez okundu.
 

İnşaatta mıdır hata, inşaatçıda mı?

İNŞAATIN KALİTESİ DEĞİL, İNŞAATÇININ KALİTESİ SORGULANMALIDIR.   Son yaşanan ölümcül inşaat kazaları bir kez daha göstermiştir ki; ülkemizin en sorunlu ve karmaşık sektörü inşaat sektörüdür. Hiç bir alanda bunca sektör dışı insan çalışmıyor çünkü. Neredeyse, diplomanın aranmadığı, sorulmadığı tek alandır diyebilirim. İnşaatçılık, 50'li yıllardan itibaren her dönemde siyasi rant malzemesi olmuş, hep birileri bu alandaki boşluktan yararlanıp köşeyi dönmeyi bilmiştir. Boşluk dediysem, sektörde alanında söz sahibi olabilecek nitelikte, uzman ve eğitimli meslek insanı bulunmadığını kastetmiyorum. Neyse ki ülkemizde nitelikli devlet üniversitelerinden mezun olmuş yeterli sayıda ve yetenekli mühendis ve mimarımız var elbette. Ancak tabiri caizse karşısındaki ürkütücü inşaat mafyasıyla mücadele edebilecek, yasa ve kural koyucu olabilecek düzeyde sesini yükseltebilecek oluşum yoktur. Ülkemizde bu konuda, ne yazık ki yalnız meslek odaları değil, bireysel tavır ve bilinç te zayıftır. "Sokaktaki insan" bu durumun ve gidişin farkında bile değil. Mimar ve mühendislerimiz de ne hikmetse; kendi kabuğuna çekilmiş, "residence projeleri"ne gömülmüş, aldığı ödüllerle mutlu mesut yaşamakta, üç maymunu oynamaktadır. Oysa belki de ülkenin tek başına ne o rezidansa, AVM'ye veya kültür merkezine ne de bu türlü bir mimarlığa ihtiyacı yok.  Ülkemizin iyi mimara çok ihtiyacı vardır, ama görünen o ki halkımızın pek yoktur. Gördüğümüz -yada göremediğimiz üzere- bu ülkede herkes her nasılsa kendi evini pekala kendisi yapabilmektedir. Çünkü neredeyse her sokakta bir "mütayit" bulunmaktadır. Ve onlara da gerçek anlamda "ne yapıyorsun, sen kimsin" diyen yoktur. Hepsinin de aklı fikri bir an önce büyüyüp residans inşaa edip, daha fazla para kazanmaktadır. Konu "daha fazla para kazanmak" olunca da zaten orada kalite sözkonusu olamaz. Gidin bakın Bağdat caddesine, "mütayite verilen" her bina, bambaşka ölçülerde, renklerde, tarzda ve hatta kalitede yapılmakta, kimse de bunu sorgulamamaktadır. Sonuç tam bir kaos, mimari kültürsüzlük ve çirkin yapılaşma örneğidir. Tek tek güzel olabilseler bile bütünü çirkindir. Çünkü biri diğerini umursamamıştır. Bunu zorlayan da bir yasamız yoktur zaten. Maalesef bu konuda Yunanistan'ın bile gerisinde kaldık. 10 milyonluk ülkedir deyip geçmeyin, bakın nasıl koruyorlar şehirlerinin mimarisini.   Bir binayı değil, tek bir pencereyi bile kural dışı yapabiliyor musunuz sorun bakalım. Hal böyle olunca da kimse sormasın neden nitelikli turist gelmiyor bu ülkeye diye. Bu çirkinliğe ancak göremeyen gözler katlanır da ondan. Bu estetik yoksunluğunu küçümsemeyin, büyük bir toplumsal sorundur aslında. Çünkü bu çirkinliğe maruz kaldıkça, giderek bütün toplum o "göremeyen gözler" safına katılmaktadır. Belki de öncelikli ihtiyacımız, memleketi bu ilkokul mezunu müteahhitlerin elinden kurtarmaktır. Niyetim kimseyi küçümsemek değil ama dünyanın hiç bir yerinde kabul edilmiş bu türlü bir meslek insanı ve legal icraatı yoktur. Misal; sahte doktor, sahte avukat haber değeri olan bir skandaldır. Ama siz "sahte mimar " diye bir haber duydunuz mu hiç? Duyamazsınız, çünkü onlardan bu ülkede çok var. Canı sıkılan herkes bu ülkede inşaat yapmaya başlayabilir.   İnşaat sektörünün şakaya gelmeyen bir alan olduğunu 1999 Marmara depreminde  deneyimledik aslında. Ama maalesef, etkili yasa ile asıl sorunun üzerine gitmek yerine bir kaç günah keçisi üzerinden olay savuşturuldu. Asıl sorgulanması gereken; inşaat kalitesi değil inşaatçının niteliğiydi. Tam da bu konuda nitelikler belirlenmedikçe, yasa düzenlenmedikçe inşaat sektöründe daha pek çok sorun yaşayacağız. Daha pek çok insanımız ölecek ve onlara da şehit denilecek gibi görünüyor. Yaşadığımız son asansör kazasında da sorun iş güvenliği sorunu değildir aslında.   Bunu görmek ve değiştirmek iktidarın ve ona yakın rant peşindeki müteahhit grupların işine gelmiyor görünen o ki. Çok güçlü oldukları kesin. Sanıyorum sahip olmadıkları tek şey, eğitim ve iyi niyet en iyi tabiriyle. Mecliste de bir-iki milletvekilinin verdiği soru önergeleri geri çevirilmekte, kürsüde yaptığı konuşmalar duymazdan gelinmektedir. Bu durumda mimar ve mühendis odalarına ve diğer sivil toplum örgütlerine büyük sorumluluk düşmektedir. Elbette çok büyük karların konuşulduğu bir alanda sesini yükseltmek ve düzeni temelden değiştirmeye kalkmak çok çetin bir iştir. Bu konuda, her kim ne yapabiliyorsa bir adım atmalı ki yapılan düzenlemeler yine bir "günah keçisi atama" cinsinden olmasın.   NOT: Aşağıdaki karikatür, aynı zamanda bir mimar olan Behiç AK'ın en sevdiğim karikatürlerindendir. Keşke ben de bir iki çizgiyle derdimi anlatabilseydim de sizi yormasaydım:) Bakınız sevgili meslektaşım memleketimizin sektörel durumunu nasıl da bir kaç çizgiyle özetleyivermiş. Ellerine sağlık diyorum.  

İNŞAATIN KALİTESİ DEĞİL, İNŞAATÇININ KALİTESİ SORGULANMALIDIR.

 

Son yaşanan ölümcül inşaat kazaları bir kez daha göstermiştir ki; ülkemizin en sorunlu ve karmaşık sektörü inşaat sektörüdür. Hiç bir alanda bunca sektör dışı insan çalışmıyor çünkü. Neredeyse, diplomanın aranmadığı, sorulmadığı tek alandır diyebilirim. İnşaatçılık, 50'li yıllardan itibaren her dönemde siyasi rant malzemesi olmuş, hep birileri bu alandaki boşluktan yararlanıp köşeyi dönmeyi bilmiştir. Boşluk dediysem, sektörde alanında söz sahibi olabilecek nitelikte, uzman ve eğitimli meslek insanı bulunmadığını kastetmiyorum. Neyse ki ülkemizde nitelikli devlet üniversitelerinden mezun olmuş yeterli sayıda ve yetenekli mühendis ve mimarımız var elbette. Ancak tabiri caizse karşısındaki ürkütücü inşaat mafyasıyla mücadele edebilecek, yasa ve kural koyucu olabilecek düzeyde sesini yükseltebilecek oluşum yoktur. Ülkemizde bu konuda, ne yazık ki yalnız meslek odaları değil, bireysel tavır ve bilinç te zayıftır. "Sokaktaki insan" bu durumun ve gidişin farkında bile değil. Mimar ve mühendislerimiz de ne hikmetse; kendi kabuğuna çekilmiş, "residence projeleri"ne gömülmüş, aldığı ödüllerle mutlu mesut yaşamakta, üç maymunu oynamaktadır. Oysa belki de ülkenin tek başına ne o rezidansa, AVM'ye veya kültür merkezine ne de bu türlü bir mimarlığa ihtiyacı yok. 

Ülkemizin iyi mimara çok ihtiyacı vardır, ama görünen o ki halkımızın pek yoktur. Gördüğümüz -yada göremediğimiz üzere- bu ülkede herkes her nasılsa kendi evini pekala kendisi yapabilmektedir. Çünkü neredeyse her sokakta bir "mütayit" bulunmaktadır. Ve onlara da gerçek anlamda "ne yapıyorsun, sen kimsin" diyen yoktur. Hepsinin de aklı fikri bir an önce büyüyüp residans inşaa edip, daha fazla para kazanmaktadır. Konu "daha fazla para kazanmak" olunca da zaten orada kalite sözkonusu olamaz. Gidin bakın Bağdat caddesine, "mütayite verilen" her bina, bambaşka ölçülerde, renklerde, tarzda ve hatta kalitede yapılmakta, kimse de bunu sorgulamamaktadır. Sonuç tam bir kaos, mimari kültürsüzlük ve çirkin yapılaşma örneğidir. Tek tek güzel olabilseler bile bütünü çirkindir. Çünkü biri diğerini umursamamıştır. Bunu zorlayan da bir yasamız yoktur zaten. Maalesef bu konuda Yunanistan'ın bile gerisinde kaldık. 10 milyonluk ülkedir deyip geçmeyin, bakın nasıl koruyorlar şehirlerinin mimarisini.

 

Bir binayı değil, tek bir pencereyi bile kural dışı yapabiliyor musunuz sorun bakalım. Hal böyle olunca da kimse sormasın neden nitelikli turist gelmiyor bu ülkeye diye. Bu çirkinliğe ancak göremeyen gözler katlanır da ondan. Bu estetik yoksunluğunu küçümsemeyin, büyük bir toplumsal sorundur aslında. Çünkü bu çirkinliğe maruz kaldıkça, giderek bütün toplum o "göremeyen gözler" safına katılmaktadır. Belki de öncelikli ihtiyacımız, memleketi bu ilkokul mezunu müteahhitlerin elinden kurtarmaktır. Niyetim kimseyi küçümsemek değil ama dünyanın hiç bir yerinde kabul edilmiş bu türlü bir meslek insanı ve legal icraatı yoktur. Misal; sahte doktor, sahte avukat haber değeri olan bir skandaldır. Ama siz "sahte mimar " diye bir haber duydunuz mu hiç? Duyamazsınız, çünkü onlardan bu ülkede çok var. Canı sıkılan herkes bu ülkede inşaat yapmaya başlayabilir.

 

İnşaat sektörünün şakaya gelmeyen bir alan olduğunu 1999 Marmara depreminde  deneyimledik aslında. Ama maalesef, etkili yasa ile asıl sorunun üzerine gitmek yerine bir kaç günah keçisi üzerinden olay savuşturuldu. Asıl sorgulanması gereken; inşaat kalitesi değil inşaatçının niteliğiydi. Tam da bu konuda nitelikler belirlenmedikçe, yasa düzenlenmedikçe inşaat sektöründe daha pek çok sorun yaşayacağız. Daha pek çok insanımız ölecek ve onlara da şehit denilecek gibi görünüyor. Yaşadığımız son asansör kazasında da sorun iş güvenliği sorunu değildir aslında.

 

Bunu görmek ve değiştirmek iktidarın ve ona yakın rant peşindeki müteahhit grupların işine gelmiyor görünen o ki. Çok güçlü oldukları kesin. Sanıyorum sahip olmadıkları tek şey, eğitim ve iyi niyet en iyi tabiriyle. Mecliste de bir-iki milletvekilinin verdiği soru önergeleri geri çevirilmekte, kürsüde yaptığı konuşmalar duymazdan gelinmektedir. Bu durumda mimar ve mühendis odalarına ve diğer sivil toplum örgütlerine büyük sorumluluk düşmektedir. Elbette çok büyük karların konuşulduğu bir alanda sesini yükseltmek ve düzeni temelden değiştirmeye kalkmak çok çetin bir iştir. Bu konuda, her kim ne yapabiliyorsa bir adım atmalı ki yapılan düzenlemeler yine bir "günah keçisi atama" cinsinden olmasın.

 

NOT: Aşağıdaki karikatür, aynı zamanda bir mimar olan Behiç AK'ın en sevdiğim karikatürlerindendir. Keşke ben de bir iki çizgiyle derdimi anlatabilseydim de sizi yormasaydım:) Bakınız sevgili meslektaşım memleketimizin sektörel durumunu nasıl da bir kaç çizgiyle özetleyivermiş. Ellerine sağlık diyorum.  

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve akillibinam.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.